24 Haziran 2009 Çarşamba

Qui ne risque rien, ne peut rien obtenir : Cech

Hiç bir tehlikeyi göze alamayan hiç bir şey elde edemez... Doğru mudur yanlış mıdır tartışıp karara bağlamak benim harcım değil ama ben hayatta risk almaktan tırsıp cok fırsat kaçırdığım için (özellikle son birkaç senedir), risk alabilen insanlara her daim hayran olmusumdur... Bu kadar ciddi bi giriş üzerine sözü daha fazla dolandıramadan :) konuya gireyim artık.. Bu yazıda aslında Petr Cech hayranlığımdan bahsetmek istemiştim sadece :)) Petr Cech i tanımayanlar için Chelsea nin Çek kalecisi olarak cok basit tanıtabiliriz.. Onu özel kılan ise 2006da geçirdiği sakatlığın ardından küllerinden doğması... Stephen Hunt'ın diziyle vurması sonucu kafatası çatlayan Cech, ölümden dönmesinin ardından pek cok travmayı da atlatarak dunyanın en iyi kalecilerinden birisi (ki bence en en iyisi :)) olmayı basardi...

Bu ciddi açıklamadan sonra kendi düşüncelerime geçmek istiyorum.. Cech 2006 daki efsane sakatlanmasından beri benim radarımda olan birisi.. Futbol uzmanı değilim ve burada onun yeteneklerini ya da tekniğini tartışacak değilim. Sadece yasadıklarının ardından asla vazgecmemesi, her daim cok cok guclu kalması inanılmaz geliyor bana.. Tabi kendisine icten ice gayet yakısıklı buluyor oldugum gercegi bu durumla karıstırılmasın.. cunku ben onun yuzunde 50 tane dikis varken de cok saygı duyuyordum..

Bir de su baslık meselesi var tabi... Cech kafatası catlagı tedavi edilemedigi icin rugby sporunda kullanılan baslıga benzer bir baslıkla sahaya cıkıyor... Bu başlık kimileri icin dalga konusu olurken kimileri icin de ( ben bu gruba dahilim) Cech gibi bi kaleciyi yıllarca izleyebilme sansını bize verdigi icin bir lutuf olarak görülüyor :) Özellikle euro 2008 de rakibimiz oldugu donemde Cech'in baslıgını dalga konusu eden kişilere de burdan sesleniyorum; Yapmayın çarpılırsınız!!

Bugun Pucuk ve ben yemek yerken konu dondu dolastı ve Petr Cech'e geldi. Pucuk bir takım kişisel nedenlerden ötürü Cech'ten hazetmediğinden dolayı Sezarın hakkını Sezara teslim etmeyip, Cech dünyanın iyi kalecilerinden biri değil yahuu, Casillas dururken Cech de kimmiş, hem Nihat'ın golünü hatırlamıyo musun bik bik bik fik fik fik yaptı... Diyorum ya ben futbol tartışmıyorum, adamcağızın başarısını takdir ediyorum diyorum da inandıramıyorum :))

Hoş benim de Çek Cumhuriyeti maçı izlerken yau bu adam kendini yere atınca çok üzülüyorum yaa beyni kafatasının içinde çırpılıyo yumurta gibiii diye talihsiz bir demecim var ama benimki tamamen sevgiden, sevgiden.... :))



Konuyu ciddi olarak toparlamak gerekirse; insanın başına ne gelirse gelsin, hayat çaba gösterene her daim ikinci bir sans veriyor, başarıya ulaştırıyor.. Balık sözüm sana: Akıllı ol, Cech den feyz al, kendine yazık etme :)

Konuyu daha hafif toparlamak gerekirse; Allahım, böyle yakışıklı, başarılı, azimli bir kulunu sürümüze kattığın için; rugby başlığını akıl edip spor dunyasına katan insan, hakkaten çaok çok faydalı birşey akıl edip insanliğa faydali olduğun için sana çooook teşekkür ediyorum... Cech sözüm sana : Süper bi adamsın, seni çok takdir ediyorum. Yegane kusurun olan evli olmanı da kadı kızının kusuru olarak görüp afediyorum, rahat olabilirsin :))

Not: Eğer zahmet edip buraya kadar okuduysanız, belirtmek istiyorum ki bu blog bir futbol blogu değil.. Bu yazı tamamen gün içindeki 2 dakikalık bir konusmanın kafama takilmasi sonucu ortaya çıkmıştır:)

23 Haziran 2009 Salı

Saluuttt!!

Salut a tous!! Efendim bendeniz böyle karmaşık cümleleri aslında pek kuramayan :), balkabagı boyutundaki vucutta karpuz çekirdeği mantıkla varlığını sürdürmeye çalışan, kimi zaman anaokulu cağında, kimi zaman da 60 yaşında, özünde ise üniversite yıllarında biriyim.. Blog okumak benim için oldukça önemli bir zaman geçirme biçimi fakat blog sahibi olmak düşüncesi biraz tesadüf eseri ortaya çıktı. Oldukça sevdiğim bir insan evladı minik bana kendi blogunun linkini verince blog okumaya başladım ve arkasından pek çok severek okuduğum blog keşfettim.. Bir sure sonra çok sevdiğim bir blogun reklamını yaparken :) blog sahibi nina nın konustuğum arkadaşın yakın arkadaşı çıkması ve benim de onunla tanışmam sonucu blog dünyasi gözüme daha da keyifli gelmeye başladı..Son olarak da liseden yakin arkadaşım wilas ın (ki kendisi blogumun isim babasıdır) blog acmasıyla beraber hafif bir kıskançlıktan çatlayarak bende blog açayım yauu dedim.. 3 aylık becerebilir miyim çekişmesinin akabinde blog yaz tatiliyle beraber oluşturuldu. Ama gelin görün ki açtıktan 3 hafta sonra bile hala ne yazabileceğimi, ne anlatmak istediğimi bulabilmiş değilim :) sanirim şu üç beç satır bile benim neden tatli su baliği olduğumu anlatmaya yetti.. O zaman şimdilik sözü fazla uzatmadan kendi kendime hoşgeldin diyorum.. Okyanusta artık bir tatli su baliği da var ;)